26 Haziran 2011 Pazar

Yaz Yazıları Bölüm 1: Düğünler

Merhaba blogumuz kış uykusundan yazlık yazılarla uyanıyor. E malum artık yaz mevsimindeyiz, yani bir anlamda düğün mevsimi (berbat gazete köşe yazısı girişi), mutluluğa giden bu yolda ben de bu yaz evlenecek genç çiftlere yardım olsun diye bu satırları yazıyorum. Ancak siz entellerin düğünlerinden bahsetmiyorum tabi. Siz Amerikan filmlerindeki gibi evleniyorsunuz ki bu inanılmaz sıkıcı. Zaten TV'de ne görseniz istiyosunuz. Neyse Hazırsanız başlayalım;


A) Düğün Orkestrası;
  



 Orkestra dediysek öyle aklınıza envai çeşit vurmalılar, üflemeliler, tuşlular gelmesin. Bizim ülkemizde (özellikle İç Anadolu'da) düğün orkestrası ekseriyetle iki kalemden oluşur. Org ve bağlama. Bu japonlar orgu bulduklarında içine hazır demo ritmler koyduklarında koca bir ülkenin kültürünü değiştireceklerini tahmin etmemişlerdir. Ama arkadaş bu kadar da kolaya kaçılmaz. Bağlamanın o dongdiri tınısının ıstırabına ise diyecek sözüm yok. Nota yok, usül yok, ses sonuna kadar açık... Öğlen başlayıp bitmek bilmeyen Ankara havaları. Yıllardır atım arap yıllardır caney caney. Neden gelişmiyor bu repertuar, neden orkestranın mesaisi bundan ibaret...

Bir kere de Artvinli düğününe denk geldim ben. Onların durumu daha vahim. Salt tulumla katılımcılara eziyet. İlk 5 dakika farklı geliyo bak iyi geliyo... Sonrası tarifsiz bir eza, inanılmaz bir ceza... Ziviiiiy Ziviiiiy Ziviiiy (Elinizde yarım altınla 3 saat bunu dinlediğinizi düşünün).

B) Düğüne Gelen Bebeler;
  


Bunlar en şık katılımcılar. Neden bilmem küçük kızlar gelin gibi, oğlanlar damat gibi giydiriliyor. O erkek çocukların o hallerini görünce, böyle sanat filmindeki cüce mafyatik elemanlardan mürekkep bir ortama düşmüşün gibi hissediyorsun. Arkadaş Orta Anadolu'da nası bir üreme sistemi var biri bana açıklasın. Adamlar attığını vuruyor zaar. Her ailede 3-4 çocuk. Ortada koşturuyorlar falan. Gecenin sonunda en az bir tanesinin düşmeye bağlı travmadan ağzı burnu kanıyor. Düğün kana bulanıyor. Üstüne üstlük yaşı daha küçük bebekler var ki oy oy. Onlarla eğleniyor kitle. Ortada bebek yaşta denilebilecek bir bebe... Yürüyemiyor bile (şiir gibi gidiyor lan cümle) habire elleriyle yeri tuta tuta sağa sola sallanıyor herkes gülüyor. Allah ne diyeyim bilemiyorum.

C) Damadın Bekar Arkadaşları vs Gelinin Bekar Arkadaşları;




Düğünde özellikle erkekler için "bekar masası" diye bi kavram var. Bunlar potansiyel DNA saçma silahları olduğundan arkalarda kimsenin görmeyeceği yerlerde oturtulur. Bu ayıspor kafilesi içkisiz düğüne sıvı haldeki günahtan sokarlar. Genelde votka tercihleridir. İçip oynarlar. Oynarlar dediysem öyle "karı gibi(!)" değil. Bildiğin odun gibi oynarlar (erkeksi danslar vol 1). Kolları aça aça böyle...  İşte bunlar arada çok afedersiniz bekar kızları keserler. Tabi bulunulan ortam evliliği refere ettiği için bunlar her kıza o an aşık olurlar filan falan (bunun psikolojide bi adı vardı ya)...




Kızlar için ise şöyle bir durum var. Bekar kızlar biliyorsunuz bizim külütürümüzde evde, sıhhhi, güvenilir ve ışık olmayan ortamda yetiştirilir. Sokağa salınmaz. Zira sokağa salınan kızı ellerler. Kaç kere gözümün önünde ilk defa sokağa çıkmış kızları mıncıklayıp kaçtılar. Ortam çok bozuldu hacı dayı. Neyse bu sera koşullarında büyüyen kızların sosyalleşebildiği tek ortam düğünlerdir. Düğünlerde kendilerini gösterebildikleri kadar gösterirler. Şıkır şıkır giyinenler, oynayanlar falan...

İşin seksüel boyutu bir yana bu kızların bir görevi daha vardır. Düğün içinde slayt şovda (bu da yeni adet çıktı la Mustafa Ceceli şarkısında çocukluk fotoları) gelin kızın ailesinden bir kız -gelinin anası, bacısı vs- ağlar. Diğer kızlar artık "ağlayan kızın yanında bekleşen" kızlardır. Yalandan teselli ederler ağlayanı. "ama bak ne kadar mutlu" falan diye slogan üretirler vs.

Böyle olur işte erkek kız yani. Ne olacağdı ya barlardaki gibi ortam mı bekliyodunuz?! Diğer slaytımıza geçelim!



D) Düğün Sonrası Arabalara Yerleşme Kaosu;



İşte en mühim mesele. Düğün bitti. Sarhoş dayı, amca, kuzen yanınızda belirdi. Çoluk çombalak bekliyor. Nası geri döneceksiniz. İşte bu noktada bir karmaşıklık, bir kaos başlıyor. Bu kaosun içinde şunlar duyulur mutlaka. "Muarrem sen Hacer yengemleri al, ben de dayıoğlunun arabayla halamgili bırakayım", "Selim sen kullanma bak içki içtin. Kaynatamları Salih bırakıversin" gibi... Bu noktada bir organizatöre ihtiyaç olur mutlaka. Ama gerçeği söylemek gerekirse daha kimsenin açıkta kaldığını görmedim. Yani yoldan geçen herhangi biri o bekleşen gruba entegre olsa; gideceği yere bırakırlar. O yüzden düğün çıkışlarını kaçırmayın derim.


İşte böyle... Yine bir yaz halaylarla, türkülerle, simli ve şallı kadınlarla, ölümüne fönlenmiş saçlarla geçip gidecek...

4 yorum:

  1. Ofiste kahkahalar içinde okudum.
    Çok doğru tespitler !

    YanıtlaSil
  2. "Düğün Orkestrası;" kısmına şarkılardan şimdi hatırlamıyorum da orhan gencebaya ait bi' parca vardı onu da eklemelisin, benim gittiğim tün düğünlerde çalarlardı.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Pepe Başgan yine beni benden aldın.Ne güzel anlatmışsın yine bize bizi.

    YanıtlaSil