4 Temmuz 2011 Pazartesi

Yaz Yazıları Bölüm 2: Yalnızca Yazın Görülebilecek Şeyler

Pepe Başgan olarak, yazın sıkılmayın diye hemen yeni bir yazı düşündüm ve bu çıktı... Yazın hangi olayları görüp dikkat etmiyorsunuz buna bakmaya karar verdim işte. Buyrun beraber başlayalım.

A) Tişörtle Gezen Okul Müdür Yardımcısı (veya müdür);




Okuldan karneyi almaya gittiniz (eskiden okul kapandıktan 10 gün sonra veriliyodu karneler hey gidi), o yaz sıcağında okulun içine girdiniz. Tak!! karşınıza kim çıktı?! Müdür yardımcısı. İşte size çocukluk travması. Hep takım elbiseyle gördüğünüz adam enine çizgili tişörtle karşısınıza çıkıyor. Gözleriniz dolu dolu. Otoritesi sarsılıyor resmen. "Bu sıcakta isilik mi olaydım" der gibi size bakıyor. Biliyor ne halt ettiğini bize. Yapma hocam bari şu sigara paketini cebinde taşıma.

Bunun gibi bir de okulun son günlerinde önlüğün altına şort giyen bebe var o da travma. Mesafeli yaklaştım hep o arkadaşlara. Çok özgüvenli arkadaşlardan hep korkmuşumdur. Gerçi çoğu aldı yürüdü biz sümsüklükten hep geride kaldık. Hep yitiklendik.






B) Otel-Tatil Köyü Tanıtımlarında Tava Yakan Adamlar:


Eskiden daha çok vardı. Şimdi son durumu bilmiyorum. "Asya Tur'la Tatil Keyfi" başlığında kanallarda dönerdi. "Aşçımız (şimdi ismi şef oldu bre breh) o kadar maharetli ki gün aşırı tava yakıyor. İnan teflon dayandıramıyoruz" mesajıyla reklamlarını yapan otellerin gider kaleminde tava büyük yer taşıyordur eminim. Bu tava yakan aşçı görüntüsü genelde "açık büfe yemeklerimizle unutulmaz bir tatil sizleri bekliyor" diyorlar bi de. Açık büfe dediği de karpuzlar dilim dilim, salataların biri domatesli biri domatessiz. Bu herşey dahil işi çok geriye götürdü bacasız sanayimizi.

Neyse efendim bir de bu otel tanıtımlarında havuza atlayıp; dalıp çıktıktan sonra kokteylini yudumlayan tipler de oluyordu hep. Genelde de kadın oluyordu bu atlayanlar (çıkınca sevgili havuz kenarında bekliyor bu arada). Ben bu kokteyl işini denedim. Havuz kenarına koydum içkimi. "Kırılır. Ortalık batar" diye reddetiler. İşte ucuz tatil arayınca böyle oluyor.

Bir de tüm mutfak personelinin açık büfe tezgahının önünde eller arkada pozu olur broşürlerde. Sanırsın içerde bir lezzet yarışı var. Reel hayatta o da yok tabi. Aynen broşürde olimpik görünen havuzun otele gidince çocuk havuzundan hallice olması gibi...

Çok dertliyim bu konuda bak konu nerlere geldi. Geçelim;



C) Meydanda Portre Çizen Ressam ve Merakla Bekleşenler;



Fotoğrafa bakmayın. Gene uygun görsel bulamadığım için kış mevsiminden bir fotoğraf olmuş. Neyse efendim her yazlık yerde mutlaka bir portreci olur. Geçici dövmeci gibi. Neden bilmiyorum. Bizim valide de yaptırmış mesela zamanında, evin duvarına asılı üstünde; "1989 Bodrum"  diye yazıyor. Ama hiç anamla alakası yok. Gavga çıkmış zaten o gün. "Bu bana hiç benzemiyor" diye. Neyse bu portre işi 80'lerden beri bitmeyen bir sektör. İlgi de görüyor ki nesilden nesile aktarılıyor. Karakalemi var, at ağızlı çizimi var (karikatürünüz çizilir), renkli çıktılısı var. Baya da pahalı. Ressamlık kazandırmıyor derler bi de. Bu portrecinin sağında solunda da reklam amaçlı çizilmiş resimler vardır. İşte o dönem kim meşhursa onların karikatürleri; Baba Bush, Akrep Nalan (Halikarnas taa geçen yaz yasladım sana), Bülent Ersoy vs. "Ay ne kadar da benzetiyor" oyununa gelirsin sen de.

Neyse asıl konu ressam değil. Bütün akşamını ressamın arkasında geçirenler. Tatili ucuza getirmek böyle bir şey olsa gerek. Diskoya bara para vermeyip ressamın arkasında "benzeyecek mi acep" motivasyonuyla bekleşmek çok ekonomik. O büyük kalabalığın amacı, beklentisi ve eğlence anlayışı nedir?! Neden saatlerce hipnoz ayini gibi kitlenir kalırlar anlamıyorum. Anlayan varsa bi anlatsın. Bir dağılın bi nefes alsın la adam!

90'larda bir de yazlık yerlerde "pirince isim yazma" diye bir şey çıkardılar ama o çok tutmadı. Ya da yapanlar gözlerinden oldu. Kolay değil tabi.


D) Yaz Sıcağında Mal Mal Gezen Yalnız Çocuk;







Ya bu görsel de biraz hüzünlü oldu ama idare edin.


Arkadaşları dışarı çıkmayınca, onları bulamayınca (oğlum aşşağıda yeni dondurmacı açılmış oraya gittik stayla) tek başına gezen; bütün gün anlamsızca  taş tepen, köpek kovalayan, sopa bulup toprak kazan gariban bir çocuğun hikayesinden bahsediyoruz. Çok hüzünlüymüş evet. Gerçi insanı güçlü yapıyor. Ben böyle böyle birey oldum.

Neyse gözlerim doldu. Bitireyim yazıyı. Şaka lan dolmadı.

devam edebilir...

1 yorum:

  1. yaa pirince isim yazma dedin nostalci yaşattın,du bakiyim nerdeydi benimki..

    YanıtlaSil